25 Ocak 2017 Çarşamba

1933 yılında Albert EINSTEIN’in ATATÜRK’e Yazdığı Mektup

Eisntein Atatürk'e niçin mektup yazdı?

Prof. Albert Eisntein’nın 1933’te Almanya’ da bulunan kırk tane akademisyenin, yürürlükte olan Almanya yasalarının ağır olmasından dolayı bilimsel çalışmalarını gerçekleştiremediklerini belirterek Mustafa Kemal Atatürk’ e yazdığı mektup. Eisntein bu 40 akademisyenin Türkiye’ ye kabulü için ricada bulunuyor.  O mektubun Türkçe tercümesi ve Orijinal Hali…

1 Ocak 2017 Pazar

Temmuz 2017 Tüm İşyerlerinde İş Güvenliği Uzmanı Zorunluluğu

Tehlikeli ve çok tehlikeli işyerleri için iş güvenliği uzmanı bulundurma zorunluğu hali hazırda mevcut. 6331 nolu iş sağlığı ve güvenliği kanunu kapsamında 01 Temmuz 2016'da tüm işyerleri için - tehlikesiz işyerleri de dahil edilerek - iş güvenliği istihdam etme zorunluluğu gelecekti. Fakat alınan kararla; henüz bu uygulamaya hazır olunmadığı açıklandı ve 01 Temmuz 2017'ye erteleme yapılmıştı.

01.07.2017 itibariyle tehlikesiz işyerleri de bir iş güvenliği uzmanı desteği almak zorunda kalacak, yani Temmuz 2017 itibariyle tüm işverenler iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini sağlama yükümlülüğünde olacak. Yasa çalışan sayısına ve tehlike sınıfına göre isg hizmetlerinin çerçevesini belirliyor. Konyla ilgili detaylı bilgi almak için aşağıdaki kaynalları inceleyebilirsiniz.

Kaynaklar:
1. http://www3.csgb.gov.tr/csgbPortal/isggm.portal
2. http://fuatkilic.com/is-guvenligi-uzmani

9 Mart 2016 Çarşamba

Acıkınca kafammm...

Acıkınca markete gidilmeyeceği gibi, tatil programı da yapılmaz... Yoksa Antalya'ya tüzmeye gidim derken Türkiye turu atmayın. Önce bir Bolu'da et mangal yapsak, hazır Karadeniz'e yaklaşmışken Akcabata gidip köftemi yesek, Oradan bir Kayseri'ye mantıya... O kadar da değil dimi :)


Açken yapılan ölmeden gidilecek yerler Türkiye listesi böyle olurdu herhalde;
  • Ortaköy - Kumpir
  • Eminönü - balıkçı
  • Unkapanı - pilavcı
  • Sarıyer- börekçi
  • Bursa - iskender
  • Adana - Kebap
  • Urfa - çiğköfte
  • Antep - lahmacun
  • Ayvalık - tost
  • İzmit - pişmaniye
  • Malatya - kayısı
  • Ardahan - kaz
  • Kars - kaşar
  • Kayseri - pastırma...

8 Mart 2016 Salı

"Filmciler" kolay para peşinde...

Türk film sektörü nereye gidiyor? Dikkatinizi çekiyordur... Oturup bir hafta sonu bir kaç eski film izleyin ve şimdiki filmler ile kıyas yapın... İmkanlar arttıkça sanki bazı şeylerden de ödün verilmiş. Teknolojik olarak çok kaliteli filmler olabilir günümüzde, ama bir çoğunun içeriği yok - boş...

Günümüzde tüm türk filmleri böyle mi... Değil tabi ki... Ama bi bakın son beş yılda neler var. Komedi tarzında yapımlar gırla... "Of bee sen de" diyebilirsiniz içinizden. Demeyin çünkü, komedi tarzında filmler olmalı ama neredeyse artık sadece komedi filmi çekiliyor. Hatta sadece absürt komediye gidiyoruz. Şöyle sokakları anlatan, şehirleri anlatan ve size bilmediğiniz - görmediğiniz insan tiplerini tanıtan dram benzeri filmler gelse, gitmez misiniz???

Komedi veya absürt komedi işin kolayına kaçmaktır. Şöyle can alıcı bir dram filmi yapacak yönetmenler, senaristler yok mu? Var! Ama yapımcılar, yani patronlar, yani parası harcanan adamlar "yatırım getirisini" düşünerek tutma ihtimali yüksek gelen komedi/absürt komedi türlerine "LEYLA." (bas bas paraları "LEYLA"ya...)

29 Şubat 2016 Pazartesi

Cennet olur mu dünyada?

Cennet olmaz dünyada ama cennetten bir misal neden olmasın?

Cennet belli, öte dünyada hak ve adalete göre bir hesap neticesinde olacaktır. Ama bu dünyada bir misali yok mudur?

Özellikle çocukken ana kucağı, baba dizi cennetten bir misal değil miydi? Yada bir evlat sahibi olursun boncuk boncuk baktı mı gözlerine, tuttu mu parmağını sımsıkı, cennet bu mu demez misin? Yada sevdalandın mı o yare, tüm dünyayı bırakıp gittin mi peşine, ya hu cennettendir bu köşe demez misin, onu her sabah gördüğün o köşeye...

İnsanlar için bu dünyada cennetten misal vardır. Yeter ki daireni çizerken kimleri içine aldığını bil!

Çocukluğunuzda elinize geçen ve anlayamadığınız romanlar oldu mu hiç?

Çocukluk dönemimde aile büyüklerinin kütüphanesini karıştırırken bazı yazarları okuma şansına nail olsam da o dönemin aklıyla gerçekten romanla alakalı çok farklı hayaller kurmuşum.

Artık akıl+ruh+beden yeterince gelişimini tamamlayınca hatırlayıp okuduğum o kitaplar bir yandan beni o ana götürse de bir yandan ben bunları gerçekten anlamamışım diyorum da... Böyle şeyler iyi ki olmuş diyorum. Çünkü hayata dair güzel izler kalmış oluyor.

Kendin bile 15-20 senelik akıl farkıyla bu kadar hayret ediyorsan kendine... İnsanların nasıl aynı pencerelerden farklı yerlere, kendince bakabileceğini anlamak gerek...

Söz geçmişten açılmışken, İSTANBUL ve geçmiş...

Eski Türk filmlerini izlerken dikkat edersiniz değil mi? "Vay be İstanbul bir zamanlar nasılmış" diye...

İstanbul'un şuan çok iyi bildiğim yerlerini geçmişteki bir filmde görünce oldukça şaşırıyor insan... Tüm çevre, tüm insanlar değişmiş sanki değil mi? Hayat gerçekten çok kısa zamanda değişiyor. Eskiden de böyle olur muydu acaba, yoksa biz artık kolayca 20-30 sene öncesine yada bir 10sene öncesinin görüntülerine ulaşabiliyoruz diye mi böyle?

Eminim benim gibi eski film ve dizilere düşkün olanlar aynı düşünceleri paylaşıyordur...